16.5.13

New York or Istanbul. A Common Challenge.





I was browsing through the Farmer's Market at Union Square on my last day in New York when I noticed one of the counters, a local vineyard having a wine tasting. The second I heard "This one is great for making Sangria!" I rushed over, waving my tail like an eager puppy. As I was contemplating how to pack a few in my suitcase, a girl asked to try one of the reds. I recognized the voice immediately and as I turned around, my curly-haired old friend and I were hugging. Coincidence at its sweetest!

We made our way to Tarallucci e Vino's for a catch-up coffee. During that little walk, we empathized over our indifference towards people we meet, a decline in passion and curiosity to our surroundings, and recent tendency to recline to our home life. Last time we had met, she was all sparkles, getting hit on left and right. Another friend of mine was trying to choose between two boys. And another dear friend thought he had found the love of his life. Fast forward to now and we are all lost in our "it's complicated" situations, bitter about the future and... well... bored.

I wonder about the causes behind this apparently continental dilemma. Are we all still in hibernation within the long rainy spring days? Are we really the mere puppets of the planets?  Have we consumed too much too fast in our impatient restless youth? Have we become slaves to our comfort zones? Or more frighteningly, have we become so bitter from our experiences that we have closed ourselves off to anything new, anticipating the certain disappointment?

When I met an old fling I hadn't seen in years, he asked me point blank, "What happened to you? You used to be up for anything!" At first this question rubbed me the wrong way and quickly I found myself under the tense flursocent light of the interrogation room with self-doubt. "Seriously," I thought? "What did happen to me?" I used to dance till dawn and go to brunch the next day with a booming energy. I was up for meeting-kissing-hanging out with anyone who slightly grabbed my interest. The traces of that resilience is still there, but I do miss having that old sparkle.

Yet, one quickly realizes the true nature of the comments made by people in an attempt to manipulate, and that comes from experience. Yes, I am not the old me because I'm older and wiser. I'm not the old me because it takes far more merit for someone to impress or intimidate me. I am not the old me because I know better than ever what matters to me. And this is good.

What is not good however is to tip over to the dark realm of cynicism, which is the real challenge... To realize that realism does not equal pessimism. You can either build a Chinese wall to create the illusion of defense and let it sneakily kill your spirit, or you can let life transform you. It's a delicate balance that can only be achieved by letting go. As one of my favorite authors suggests, " Be gentle with yourself... There is a lot to be said for pinning things to the earth so they don't follow us around. There is a lot to be said for laying them to rest."

As the warm flirty days of summer is approaching, I hope we all get into the spirit of a new season, ready to jump into exciting adventures and be as open as the blue skies smiling at us.

 New York'daki son günümde Union Square'deki Farmers Market'da dolanırken, lokal bir üzüm bağının şarap tadımını farkettim. ''Bu Sangria için ideal'' lafını duyar duymaz kuyruğunu sallayan heyecanlı bir köpek yavrusu gibi  hemen yanlarına gittim. Birkaç şişe alıp bavula nasıl sığdıracağımın hesabını yaparken, bir bayan kırmızılardan birini denemek istedi. Sesi hemen tanıdım ve birden kıvırcık saçlı arkadaşımla hasret gidererek sarılıyorduk. Tesadüfün en tatlısı.  

Tarallucci e Vino'ya kahve içmek için yürüdüğümüz o kısacık mesafede, son zamanlarda yeni tanıştığımız insanlara olan ilgisizliğimiz, etrafımıza duyduğumuz merak ve tutkunun azalması, ve son zamanlarda içsel ev hayatımıza çekildiğimiz hakkında birbirimizi yakından anlayıp dertleştik. Onu son gördüğümde pırıl pırıl parlıyordu, erkekler sağdan soldan ilgi yağdırırken. Başka bir arkadaşım iki kişi arasında seçim yapmaya çalışıyordu. Bir diğer sevgili dostum ise evleneceği insanı bulduğunu zannediyordu. Kaseti şimdiye sararsak, karışık durumların içinde kaybolmuş, gelecekle ilgili kötümser ve... yani... sıkılmış hallerdeyiz. 
 
Kıtasal görünen bu ikilemin neden kaynaklandığını düşünüyorum. Uzun yağmurlu bahar günleri bitmezken bir türlü, hala kış uykusundan uyanamadık mı acaba? Yoksa gezegenlerin kuklaları mıyız gerçekten? Sabırsız, yerinde duramaz gençliğimizde herşeyi çok mu hızlı tükettik? Ezberlediğimiz, rahat ettiğimiz rutinlerin esiri mi olduk farketmeden? Yoksa daha ürkütücü bir şekilde, eski deneyimlerimizden o kadar yandık ki, kesin dediğimiz hayak kırıklıklıklarını önleyelim derken kendimizi yeni olanaklara tamamen kapattık mı?

Yıllardır görmediğim eski bir flörtle buluştuğumda direkt, ''Başak sana n'oldu? Eskiden çok daha canlı, herşeyi yapmaya hazır bir halin vardı!'' deyince içerledim. Kendimi, bu soruyla ister istemez kendime duyduğum şüpheyle gergin florosan ışıklı sorgulama odasında buluverdim. ''Gerçekten de n'oldu bana?'' diye düşündüm. Sabahlara kadar dans edip ertesi sabah patlayan bir enerjiyle brunch'a giderdim. Az da olsa ilgimi çeken yeni tanıştığım insanlarla tanışıp-öpüşüp-takılırdım. Bu yönümün izleri hala var, ama o eski kıvılcımımı özlüyorum.

Ama gel gelelim, kısa bir süre içinde farkediyor insan, başkalarının manipüle etmek için söylediği lafların gerçek doğasını. Bu da ancak deneyimden gelebilir. Evet, eski ben değilim çünkü büyüdüm ve akıllandım. Eski ben değilim, çünkü bir insanın beni etkilemesi veya tedirgin etmesi için çok daha ertemli olması gerekiyor. Eski ben değilim çünkü benim için neyin gerçekten değerli olduğunun bilincindeyim. Ve bu iyi birşey.
 
İyi olmayan şey kinizmin karanlık diyarına düşmek, gerçek zorluk işte burada... Gerçekçi olmakla pesimist olmanın aynı şey olmadığını farketmek. Önünüzde iki seçenek var. Ya şevkinizi sinsice öldüren bir Çin Duvarı örüceksiniz defans ilüsyonu yaratsın diye, ya da hayatın sizi transform etmesine izin vereceksiniz. Sadece bırakabilmekle gerçekleşebilen, ince bir denge.  En sevdiğim yazarlardan birinin önerdiği gibi, ''Kendinize hoşgörülü olun... Sizi takip etmemeleri için toprağa eskileri saplamak gerek.''

Sıcak, flörtöz yaz günleri bize doğru yaklaşırken, umarım hepimiz yeni sezonun moduna girebiliriz, heyecanlı maceralara atlamaya hazır, bize gülümseyen mavi gökyüzü kadar açık.
 
* All Photos via Une Jeune Demoiselle 

No comments:

Post a Comment